Sevgili okurlar, dünyanın en yaygın kullanılan ilaçlardan birisinin aslında fare zehri olduğunu biliyor musunuz ? Evet ilaçla zehir arasındaki o ince çizgiyi anlatacağım hikaye 1920’lerde ABD’nin en düz, sıkıcı, sadece ineklerle ve mısır tarlalarıyla dolu Ortabatı (Midwest) bölgesinde başlıyor.
Bu bölgede geçimini süt ürünleriyle karşılayan çiftçiler, sürekli ineklerini kanlar içinde ölü bulmaya başlıyorlar. Oldukça yaygın görülmeye başlayan bu durumun nedeninin bizim kokulu sarı yonca dediğimiz Melilotus officinalis’in küflenmiş hali olduğunu olduğunu anlamaları çok uzun sürmüyor. Ama bu bölgede çiftçilerin kendiliğinden yetişen bu yonca yerine yem alacak parası da olmayınca inekler kanlar içinde ölmeye devam ediyor.
1933 yılının soğuk bir kış günü bir ineğini daha kaybetmiş olan Ed Carlson adlı çiftçi Muğla Fethiyeli gibi “Yetti gari, tak ediverdi canıma voyn” diyerek ölen ineğini ve elli kilo sarı yoncayı kamyonetinin kasasına attığı gibi 300 km ötedeki Wisconsin üniversitesine gidiyor. Elinde süt güğümüne doldurduğu inek kanıyla kapı kapı dolaşan çiftçiye bir biyokimya profesörü olan Karl Paul Link “kusura bakma, sana yardımcı olamam dostum ama sen bu yonca balyasını ve güğümü buraya bir bırak, biz bir bakalım” diyor. Süt güdümü içindeki kanın pıhtılaşmamış olduğunu gören Karl şaşkınlık içinde diye başlıyor düşünmeye.
Karl çalışma arkadaşlarını toplayıp onlara bu sarı yonca hastalığı adını koyduğu durumun nedenini bulmalarını istiyor. Tam yedi yıllık bir araştırma meyvelerini veriyor: dicoumerol (dikümerol) diye bir kimyasal var bu küflenen sarı yoncalarda, o da pıhtılaşmayı engelliyor. Tabi deneyleri hayvanlarda yaparken, bu maddenin özellikle fare ve sıçanlarda ineklerdeki gibi ölümcül etkilerinin olduğunu görünce bu kimyasala hemen warfarin adını verip fare zehri olarak piyasaya sürüyorlar.
1951 yılında 22 yasında ABD ordusuna çağrılan erlerden biri intihar etmek için bu fare zehrini içiyor. Ancak durumu erken fark eden revir görevlileri, eri hastaneye sevk ediyor ve K vitamini vererek tedavi ediyorlar. Bu da warfarinin insanlarda kan pıhtılaşmasıyla ilgili sorunlarda kullanılabileceğine işaret ediyor. Ama kimse fare zehrini kullanmak istemiyor.
Piyasada Warfarin’in isminin Coumadin olarak değiştirilmesi çok işe yaramıyor, ta ki 1955’te ABD başkanı kalp krizi geçirdikten sonra pıhtı atmasın diye bu ilacı verene kadar. ABD başkanı Eisenhover’in (Şener Şen’in anlatımıyla, taçsız kral Pele, Backenbauer, kaleci Maier, Nadya komonaççı, Biricik Bardo ve Fenerbahçeli Cemil’in) bu ilacı kullandığını gören doktorlar o tarihten beri Warfarin’le milyonlarca insanın hayatını kurtarmaya devam ediyorlar.
Nature dergisinden (19/07/2011 ve 13/03/2018 tarihinden) alıntıladığım bu hikayenin bir özetini yapmak gerekirse bazen zehir dediğimiz otlar, kimyasallar kimi insana ilaç olup hayata bağlıyor. Bazen sağlıklı dediğimiz yiyeceklerin ölçüsünü kaçırıp zehirlenebiliyoruz. Önemli olan, bir maddeye ilaç ya da zehir demeden önce bunun nedenini araştırıp, hangi koşullarda, hangi dozda ne olarak kullanılabileceğini öğrenmek. Bu örnekte olduğu gibi çiftçilerden, doğa yürüyüşçülerine, ev hanımlarına herkesin etrafında gördüklerini merak etmesi ve bu meraklarını giderebilecekleri üniversiteler, ziraat odaları, araştırma hastaneleri olması dünyayı daha güzel bir yer haline getirebiliyor.
Comments